Matrix movie still Matrix movie still

Dijital Çağda Düşünce Özgürlüğü: Sansür ve İfade Sınırları

İnternet parmaklarımızın ucunda, dünya avcumuzun içinde gibi… İstediğimiz bilgiye saniyeler içinde ulaşıyor, dünyanın öbür ucundaki insanlarla sohbet ediyor, kendi düşüncelerimizi milyonlara ulaştırabiliyoruz. Kulağa harika geliyor, değil mi? Ama madalyonun bir de öbür yüzü var. İşte tam bu noktada, dijital çağda düşünce özgürlüğü kavramı tüm karmaşıklığıyla karşımıza dikiliyor. Eskiden sesimizi duyurmak için meydanlara çıkmak, gazetelere yazmak gerekirdi; şimdi bir tweet yetiyor. Fakat bu sınırsız gibi görünen özgürlük alanı, aynı zamanda daha önce hiç olmadığı kadar fazla kontrol ve sansür mekanizmasını da beraberinde getiriyor. İronik, değil mi?

İnternet: Sınırsız Bir Meydan mı, Yoksa Görünmez Duvarlar mı?

Hani hep deriz ya, internet özgür bir platform diye. Başlangıçta belki öyleydi. İlk zamanlarını hatırlayanlar bilir, daha “vahşi batı” gibiydi her şey. Ama zamanla işler değişti. Artık devasa sosyal medya platformları, arama motoru algoritmaları ve tabii ki devletlerin müdahaleleri bu alanı şekillendiriyor. Bazen bir içeriğin neden birdenbire ortadan kaybolduğunu, neden bazı hesapların “gölge yasaklı” (shadow ban) olduğunu anlamakta zorlanıyoruz. Görünüşte her şey serbest ama arka planda işleyen, pek de farkında olmadığımız filtreler var. Bir düşünün, en son ne zaman ana akım medyada görmediğiniz ama sosyal medyada hararetle tartışılan bir konuya denk geldiniz? İşte o algoritmalar, o platform politikaları bazen görünmez duvarlar örüyor etrafımıza.

Sansürün Binbir Yüzü: Sadece Devlet mi Sansürler?

Sansür deyince aklımıza ilk gelen genellikle devlet kontrolü oluyor. Evet, bu önemli bir boyut. Pek çok ülkede internet sitelerine erişim engelleri, içerik kaldırma talepleri sıkça yaşanıyor. Ama sansürün tek kaynağı devlet değil. Büyük teknoloji şirketlerinin içerik moderasyon politikaları da ciddi bir sansür mekanizması işlevi görebiliyor. Hangi hesabın kapatılacağına, hangi içeriğin “topluluk kurallarını” ihlal ettiğine karar veren algoritmalar ve moderatörler var. Üstelik bir de işin “mahalle baskısı” boyutu var: Linç kültürü, “cancel culture” dediğimiz olgu… İnsanlar tepki çekmemek, işini kaybetmemek veya sosyal olarak dışlanmamak için kendi kendilerine sansür uygulayabiliyorlar (otosansür). Bu da en az diğerleri kadar tehlikeli, çünkü sessizliği normalleştiriyor. Filozof John Stuart Mill’in dediği gibi, “Eğer tüm insanlık aynı görüşte olsa ve sadece bir kişi karşıt görüşte olsa, insanlığın o kişiyi susturmaya hakkı yoktur; tıpkı o kişinin, gücü yetseydi, insanlığı susturmaya hakkı olmayacağı gibi.” Bu söz, bugünün dijital dünyasında daha da anlamlı hale geliyor.

dijital çağda düşünce özgürlüğü - censorship concept graphic
Photo by engin akyurt on Unsplash

İfade Özgürlüğü Nerede Biter? Nefret Söylemi ve Dezenformasyon

İşte en çetrefilli konulardan biri… “Herkes istediğini söyleyebilmeli” demek kolay ama işin içine nefret söylemi, tehdit, taciz, yalan haber (dezenformasyon) girdiğinde ne olacak? Sınırı nerede çizeceğiz? Birinin özgürlüğü, diğerinin güvenliğini tehdit ettiğinde ne yapmalıyız? Platformlar bu konuda sürekli bocalıyor. Bir yandan ifade özgürlüğünü kısıtlamakla suçlanıyorlar, diğer yandan zararlı içeriklere izin vermekle. Açıkçası benim de kafam karışık bu konuda. Geçenlerde gördüğüm bir tartışmayı hatırlıyorum; bir taraf “ifade özgürlüğü kutsaldır” derken, diğer taraf “ama bu söylenenler insanları hedef gösteriyor, şiddeti körüklüyor” diyordu. Haklıyı haksızı ayırmak gerçekten zor. Mutlak özgürlük kulağa hoş gelse de, pratikte kaosa yol açabilir mi? Bu sorunun net bir cevabı yok sanırım.

Algoritmaların Gölgesinde Kalan Dijital Çağda Düşünce Özgürlüğü

Sosyal medyada veya arama motorlarında karşımıza çıkan içeriklerin tesadüfen orada olmadığını biliyoruz, değil mi? Algoritmalar, bizim ilgi alanlarımıza, önceki tıklamalarımıza, beğenilerimize göre bir dünya sunuyor önümüze. Bu durum, farkında olmadan bizi bir “filtre baloncuğu” (filter bubble) veya “yankı odası” (echo chamber) içine hapsedebiliyor. Sürekli kendi görüşlerimize benzer fikirlerle karşılaşmak, farklı perspektifleri görmemizi engelleyebiliyor. Peki bu durum, dijital çağda düşünce özgürlüğü için ne anlama geliyor? Eğer sürekli aynı şeyleri duyuyor, farklı fikirlere maruz kalmıyorsak, ne kadar özgür düşünebiliriz ki? Teknoloji eleştirmenleri, örneğin Shoshana Zuboff gibi isimler, bu algoritmik kontrolün sadece ticari değil, aynı zamanda toplumsal ve politik sonuçları olduğuna dikkat çekiyor. Bu algoritmaların şeffaf olmaması da cabası.

brown concrete building under blue sky during daytime
Photo by Sam Moghadam on Unsplash

Peki Biz Ne Yapabiliriz? Bireysel Sorumluluklar ve Çözüm Önerileri

Tamam, durum biraz karamsar görünüyor olabilir ama umutsuzluğa kapılmak yok! Bireyler olarak yapabileceğimiz şeyler var. Öncelikle medya okuryazarlığı becerilerimizi geliştirmemiz şart. Karşımıza çıkan her bilgiye hemen inanmamak, kaynağını sorgulamak, farklı kaynaklardan teyit etmek önemli. Eleştirel düşünme kaslarımızı çalıştırmalıyız. Ayrıca, farklı görüşlere sahip insanları takip etmek, yankı odalarımızdan bilinçli olarak çıkmaya çalışmak da faydalı olabilir. Desteklediğimiz platformları seçerken şeffaflık ve ifade özgürlüğüne ne kadar değer verdiklerini göz önünde bulundurabiliriz. Ve tabii ki, bu konularda sesimizi çıkarmak, tartışmalara katılmak, daha adil ve özgür bir dijital dünya için talepte bulunmak da bizim sorumluluğumuz. Bazen online tartışmalarda kaybolduğumu hissetsem de, en azından denemenin önemli olduğuna inanıyorum. Biraz da mizahla yaklaşıp, “internette biri yanlış bir şey söyledi!” diye hemen celallenmek yerine sakince argüman sunmak belki daha yapıcı olur, ne dersiniz? 🙂

Geleceğe Bakış: Teknoloji ve Özgürlük Dengesi

Teknoloji durmuyor, sürekli gelişiyor. Yapay zeka tarafından üretilen içerikler, deepfake’ler, metaverse gibi yeni sanal dünyalar… Bunlar dijital çağda düşünce özgürlüğü için hem yeni fırsatlar hem de yeni tehditler sunuyor. Gelecekte bu dengeyi nasıl kuracağız? Teknolojinin getirdiği kolaylıkları kullanırken, temel hak ve özgürlüklerimizi nasıl koruyacağız? Bu soruların cevaplarını hep birlikte arayacağız gibi görünüyor. Önemli olan, bu tartışmayı canlı tutmak ve teknolojinin bizi değil, bizim teknolojiyi yönlendirdiğimiz bir gelecek inşa etmek.

dijital çağda düşünce özgürlüğü - future technology abstract glowing lines
Photo by ROCCO STOPPOLONI on Unsplash

Sonuç olarak, dijital çağda düşünce özgürlüğü meselesi, siyah ve beyaz kadar net değil; daha çok gri tonlardan oluşuyor. Hem müthiş bir potansiyel hem de ciddi riskler barındırıyor. Sürekli tetikte olmayı, sorgulamayı ve kendi sesimizi bulmayı gerektiriyor. Peki sizce, bu dijital labirentte kendi özgür düşünce alanımızı nasıl daha iyi koruyabiliriz?

Paylaş:
  1. Abi çok doğru ya. Görünmez duvarlar resmen… bi bakıyosun yazdığın yorum uçmuş gitmiş niye anlamıyosun bile 🤷‍♂️ tşkler yazı için.

  2. Yazı için teşekkürler, gerçekten düşündürücü. İnternetin o ilk ‘vahşi batı’ zamanlarından bu kontrollü hale gelmesi ne kadar ironik… Peki bu gidişat nereye varacak sizce? Daha fazla mı kısıtlama göreceğiz yoksa bir denge bulunabilir mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir