Modern Stoik Kalmak günümüzün koşturmacası içinde bir süper güç gibi, değil mi? Sürekli bildirimler, bitmeyen yapılacaklar listeleri, bir yandan iş, bir yandan sosyal hayat derken zihnimiz adeta bir panayır yerine dönüyor. İşte tam bu noktada, 2000 yıl öncesinden gelen bir felsefe, Stoacılık, bize bir can simidi uzatıyor. Antik bilgeliği alıp, bugünün karmaşasında nasıl kullanabiliriz, gelin biraz sohbet edelim. Temelde her şey, kontrol edebildiklerimiz ve edemediklerimiz arasındaki o ince çizgiyi fark etmekle başlıyor.
Stoacılık Sandığınız Kadar Soğuk Değil!
İlk başta “Stoik” deyince aklınıza ne geliyor? Muhtemelen duygusuz, her şeye “tamam” diyen, robot gibi biri, değil mi? İtiraf edeyim, ben de ilk başlarda biraz öyle düşünüyordum. Ama işin aslı pek de öyle değil. Stoacılık duyguları yok saymak değil, onları yönetmeyi öğretir. Öfke, korku, üzüntü gibi duyguların esiri olmak yerine, onları anlamayı ve onlara verdiğimiz tepkileri kontrol etmeyi hedefler. Düşünsenize, İmparator Marcus Aurelius, sürgündeki filozof Epiktetos, oyun yazarı Seneca… Bu adamlar hayatın türlü zorluklarıyla yüzleşmiş ama iç huzurlarını korumayı başarmışlar. Onların sırrı duygusuzluk değil, duygusal dayanıklılıktı. Yani amaç “hissetmemek” değil, “hissedilenlere rağmen doğru eylemde bulunabilmek”.
Kontrol Çemberi: Neyi Değiştirebilirsin, Neyi Kabul Etmelisin?
Stoacılığın belki de en temel taşı, “Kontrol İkilemi” (Dichotomy of Control) dediğimiz kavram. Epiktetos’un dediği gibi: “Mutluluğun ve özgürlüğün tek bir yolu vardır: Kontrolümüz dışındaki şeyler hakkında endişelenmeyi bırakmak.” Peki nedir bu kontrolümüz dışındaki şeyler? Trafik, hava durumu, başkalarının hakkımızdaki düşünceleri, ekonomik krizler… Liste uzayıp gider. Kontrolümüzdeki şeyler ise düşüncelerimiz, yargılarımız, tepkilerimiz, eylemlerimiz. Yani, sabah trafikte sıkışıp kaldığınızda kornaya basıp sinir krizi geçirmek yerine, belki sevdiğiniz bir podcast’i dinlemeyi seçebilirsiniz. Kontrol edemediğiniz durumu (trafik) kabul edip, kontrol edebildiğiniz tepkinize (podcast dinlemek) odaklanmak… İşte Stoik yaklaşım bu! Kulağa basit geliyor ama uygulaması pratik istiyor, kabul edelim.
Negatif Görselleştirme: Kötüye Hazırlanmak Mutluluğu Artırır Mı?
Bu biraz ters köşe bir teknik gibi gelebilir: *Premeditatio Malorum* yani “kötülüklerin önceden düşünülmesi”. Stoikler, sahip olduklarımızı kaybetmeyi, işlerin ters gitmesini, sevdiklerimizin başına bir şey gelmesini hayal etmeyi önerirler. Amaç karamsarlığa kapılmak değil, tam tersine! Olası kötü senaryoları zihnimizde canlandırarak hem onlara karşı daha dayanıklı hale geliriz hem de şu an sahip olduklarımızın kıymetini daha iyi anlarız. Mesela ben bazen işimi kaybetsem ne yapardım diye düşünüyorum. İlk başta biraz ürkütücü gelse de, sonra B planları üretmeye başlıyorum ve bu durum aslında beni daha güvende hissettiriyor. Ayrıca her sabah sağlıklı uyandığım için daha fazla şükretmemi sağlıyor. Bu tekniğin ironik bir şekilde mutluluğu artırdığı söyleniyor, çünkü beklentileri düşürüp minnettarlığı artırıyor.
Anı Yaşamak mı, Geçmişe Takılmak mı? Stoik Zaman Algısı
Modern dünyanın en büyük tuzaklarından biri de sürekli geçmişin pişmanlıkları veya geleceğin kaygılarıyla yaşamak. Stoikler ise bizi ana, yani şu an’a demirlemeye çağırır. Seneca’nın dediği gibi: “Hayatımızın büyük bir bölümü yanlış yaparak, önemli bir bölümü hiçbir şey yapmayarak ve tamamı da yapmamamız gereken şeyleri yaparak geçer.” Geçmiş değiştirilemez, gelecek ise belirsizdir. Elimizdeki tek gerçeklik şu an. Bu, plansız yaşamak demek değil elbette. Ama enerjimizi sürekli “keşke”lere veya “acaba ne olacak?”lara harcamak yerine, şu an yapabileceğimiz en iyi şeye odaklanmak iç huzurumuzu artıracaktır. Mindfulness pratiklerinin temelinde de aslında bu Stoik düşünce yatar. Anda kalmak, basit bir eylemin bile tadını çıkarmak… Mesela şu an bu yazıyı okurken sadece okumaya odaklanmak gibi.
Eleştiriler ve Şüphelerim: Stoacılık Her Derde Deva Mı?
Tamam, buraya kadar hep övdük ama madem sohbet ediyoruz, biraz da eleştirel bakalım, değil mi? Bazen düşünüyorum, Stoacılık fazla kabullenici olup bizi pasifliğe itebilir mi? Ya da her şeye “bu benim kontrolümde değil” demek, sorumluluktan kaçmak anlamına gelir mi? Açıkçası, bu felsefenin yanlış yorumlanmaya çok açık olduğunu düşünüyorum. Her durumu tepkisizce kabullenmek değil, değiştirebileceğimiz şeyler için mücadele ederken, değiştiremeyeceklerimiz için de iç huzurumuzu korumayı öğrenmek önemli. Ayrıca, büyük travmalar veya derin acılar karşısında “olanı kabul et” demek her zaman o kadar kolay ve hatta doğru olmayabilir. Stoacılık bir sihirli değnek değil, daha ziyade bir alet çantası. Hangi aleti ne zaman ve nasıl kullanacağımızı bilmek bize kalmış.
Peki, Nereden Başlamalı? Küçük Adımlarla Stoikleşmek
Bu felsefe ilginizi çektiyse ve “ben de denemek istiyorum” diyorsanız, dev adımlar atmanıza gerek yok. Küçük başlangıçlar en iyisidir.
* Günlük tutun: Gün sonunda yaşadığınız olayları ve onlara verdiğiniz tepkileri yazın. Neyi kontrol edebilirdiniz, neyi edemezdiniz? Farklı nasıl tepki verebilirdiniz? Bu, kendinizi tanımanın harika bir yoludur.
* Tepkilerinizi gözlemleyin: Özellikle sizi sinirlendiren veya üzen durumlarda bir an durup düşünün. Neden böyle hissediyorsunuz? Tepkiniz durumu iyileştiriyor mu? Otomatik pilottan çıkıp bilinçli tepkiler vermeye çalışın.
* Okuyun: Marcus Aurelius’un “Kendime Düşünceler”i, Epiktetos’un “Söylevler”i veya Seneca’nın mektupları harika başlangıç noktaları olabilir. Modern yorumları da mevcut. Ryan Holiday gibi yazarlar konuyu günümüze çok güzel uyarlıyor.
* Sabırlı olun: Bu bir gecede olacak bir değişim değil. Zamanla, pratikle gelişecek bir kas gibi düşünün.
Sonuç olarak, Stoacılık bize modern dünyanın kaosunda sağlam bir zemin sunabilir. Mükemmel olmak zorunda değiliz, sadece elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışarak, kontrolümüzdeki şeylere odaklanarak ve hayatın kaçınılmaz zorlukları karşısında daha dayanıklı olmayı öğrenerek daha huzurlu bir yaşam sürebiliriz. Peki siz, bu antik bilgeliği kendi hayatınızda nasıl uygulayabilirsiniz, hiç düşündünüz mü?