Bazen durup düşünüyorum da, etrafımızdaki bilgi bombardımanı içinde neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt etmek giderek zorlaşıyor, değil mi? Sanki herkesin kendi doğrusu var ve ortak bir zeminde buluşmak imkansız gibi. İşte tam da bu noktada aklıma şu soru takılıyor: Acaba postmodern dünyada gerçek diye bir şey kaldı mı, yoksa tamamen buharlaşıp uçtu mu? Bu öyle bir his ki, sanki kumdan bir kale yapmaya çalışıyoruz ama dalgalar sürekli gelip onu yıkıyor.
Postmodernizm Ne Diyor? “Büyük Anlatılar” Çöktü Mü?
Postmodernizm dediğimiz akım, aslında bu kafa karışıklığımızı biraz açıklıyor. Basitçe söylemek gerekirse, postmodern düşünürler (mesela Jean-François Lyotard gibi) artık herkese uyan, her şeyi açıklayan “büyük anlatıların” (din, bilim, ideolojiler gibi) eskisi kadar geçerli olmadığını söylüyorlar. Onlara göre gerçek, tek ve mutlak değil; daha çok parçalı, kişisel ve sürekli değişen bir şey. Yani sizin gerçeğinizle benimki farklı olabilir ve ikisi de kendi bağlamında “doğru” sayılabilir. Kulağa biraz kafa karıştırıcı geliyor, biliyorum. Sanki “Her şey göreceli canım!” deyip işin içinden çıkmak gibi. Ama durum gerçekten bu kadar basit mi?
Bilgi Bombardımanı ve Yankı Odaları: Kendi Gerçeğimizde Hapsolmak
İnternet ve sosyal medya sağ olsun, bilgiye ulaşmak artık saniyeler sürüyor. Ama bu madalyonun bir de diğer yüzü var: Bilgi kirliliği ve yankı odaları. Algoritmalar sürekli bize duymak istediklerimizi fısıldıyor, farklı görüşleri görmezden gelmemize neden oluyor.
Kendi düşüncelerimizin yankılandığı dijital odalarda yaşıyoruz adeta. Geçenlerde bir konuda tartıştığım bir arkadaşımla fark ettik ki, ikimiz de aynı olay hakkında tamamen zıt bilgilere maruz kalmışız. İkimiz de kendi “gerçeklerimize” o kadar inanmıştık ki, diğerinin yanlış olduğunu düşünüyorduk. Bu durum, objektif gerçeğe ulaşmayı inanılmaz derecede zorlaştırıyor.
Peki, Gerçek Tamamen Yok Mu Oldu? Umut Var Mı?
Postmodernizmin “her şey görecelidir” tuzağına düşmek kolay olsa da, ben gerçeğin tamamen kaybolduğuna inanmak istemiyorum. Evet, belki mutlak, değişmez, herkes için aynı olan tek bir “Hakikat” (büyük H ile) yoktur ya da varsa bile ona ulaşmak bizim için çok zordur. Ama bu, anlamlı bir gerçeklik arayışından vazgeçmemiz gerektiği anlamına gelmez. Bilim mesela, hala gözlemlenebilir, test edilebilir verilere dayanarak evreni anlamaya çalışıyor. Kanıtlar topluyor, teoriler geliştiriyor, yanlışlanabilir hipotezler kuruyor. Bu, postmodern dünyada gerçek arayışının bir şekli değil mi sizce de? Belki de aradığımız şey, katı bir dogma değil, sürekli güncellenen, daha iyiye giden bir anlayıştır.
Postmodern Dünyada Gerçek Nasıl Aranır?
Peki, bu karmaşanın içinde yönümüzü nasıl bulacağız? Postmodern dünyada gerçek kırıntılarını nasıl toplayacağız? İşte benim nacizane birkaç fikrim:
* Eleştirel Düşünce Kasını Çalıştırmak: Duyduğumuz, okuduğumuz her şeye hemen inanmamak. “Bu bilgi nereden geliyor?”, “Kim söylüyor?”, “Başka kaynaklar ne diyor?” gibi sorular sormak. Carl Sagan’ın dediği gibi, “Olağanüstü iddialar, olağanüstü kanıtlar gerektirir.”
* Kaynakları Çeşitlendirmek: Sadece kendi yankı odamızdan değil, farklı görüşlerden de beslenmek. Hoşumuza gitmese bile karşı argümanları dinlemek.
* Önyargılarımızın Farkında Olmak: Hepimizin bilinçli ya da bilinçsiz önyargıları var. Bunları kabul etmek, gerçeği daha objektif değerlendirmemize yardımcı olabilir.
* Entelektüel Alçakgönüllülük: Her şeyi bilemeyeceğimizi kabul etmek. Yanlış olabileceğimizi akılda tutmak. Bu, yeni bilgilere açık olmamızı sağlar.
Kişisel Yolculuğum ve Şüphelerim
Açıkçası, ben de bu konuda zaman zaman kaybolmuş hissediyorum. Bazen bir haber okuyorum, sonra tam tersini iddia eden başka bir haber… Kafam allak bullak oluyor. “Hangisi doğru?” diye sormaktan kendimi alamıyorum. Bu postmodern dünyada gerçek arayışı, sürekli devam eden, inişleri çıkışları olan bir yolculuk gibi. Kesin cevaplara ulaşamasak bile, bu arayışın kendisi değerli bence. Şüphe duymak, sorgulamak, düşünmek… Bunlar bizi daha bilinçli bireyler yapıyor. Belki de amaç, varılacak kesin bir liman değil, yolculuğun kendisidir.
Sonuç olarak, “Hakikat kayboldu mu?” sorusuna net bir “evet” ya da “hayır” cevabım yok. Belki de şekil değiştirdi, daha zor ulaşılır hale geldi. Ama umutsuzluğa kapılmak yerine, eleştirel düşünce fenerimizi yakıp bu sisli yolda ilerlemeye devam etmeliyiz sanki.
Peki siz ne düşünüyorsunuz? Bu bilgi çağında, kendi gerçeğinizi bulmak için nasıl bir yol izliyorsunuz?
Hocam ağzınıza sağlık valla. Bu ‘herkesin kendi gerçeği var’ olayı o kadar bunalttı ki artık… Yazıda bahsettiğiniz postmodernizm ve yankı odaları meselesi durumu çok iyi özetliyor bence. İnsan neye inanacağını şaşırıyor gerçkten. 🤔