Sürekli bir yerlere yetişme telaşı, bitmeyen yapılacaklar listesi, telefonlarımıza yapışık yaşamak… Tanıdık geldi mi? Modern hayatın omuzlarımıza yüklediği bu hız ve koşturmaca içinde nefes alacak alan bulmak giderek zorlaşıyor. İşte tam da bu noktada, bir panzehir gibi karşımıza çıkan yavaş yaşam trendi giderek daha fazla insanın ilgisini çekiyor. Peki, nedir bu sürekli duyduğumuz ama belki de tam olarak anlamlandıramadığımız akım? Sadece bir heves mi, yoksa gerçekten de koşuşturmacadan kurtulmanın sırrı mı? Gelin, hep birlikte bu konuya biraz daha yakından bakalım.
Acele İşe Şeytan Karışır: Yavaşlamak Ne Demek?
Yavaş yaşam, adından da anlaşılacağı gibi, hayatın hızını bilinçli olarak düşürmek demek. Ama hemen yanlış anlaşılmasın; bu, tembellik etmek ya da sorumluluklardan kaçmak anlamına gelmiyor. Tam tersine, daha azıyla daha çok şey yapmak, anı yaşamak, yaptığımız işe odaklanmak, ilişkilerimize ve kendimize zaman ayırmak demek. Hani o meşhur “anı yaşa” (carpe diem) felsefesi var ya, işte onun biraz daha derinlemesine ve bilinçli uygulanmış hali gibi düşünebilirsiniz.
Şöyle bir düşünün: En son ne zaman yediğiniz yemeğin tadına vara vara, her lokmanın keyfini çıkararak yemek yediniz? Ya da en son ne zaman sadece gökyüzünü izlemek için durdunuz? İşte yavaş yaşam, hayatın bu küçük ama değerli anlarını fark etmeyi ve onlara hak ettikleri önemi vermeyi savunuyor. Carl Honoré’nin “Yavaşlığa Övgü” kitabında da bahsettiği gibi, hız takıntımız bizi yüzeyselleştiriyor ve hayatın gerçek zenginliklerini kaçırmamıza neden oluyor.
Neden Birdenbire Herkes Yavaşlamak İstiyor?
Bu trendin popülerleşmesinin altında yatan pek çok neden var aslında. Sanırım en başta kronikleşen stres ve tükenmişlik sendromu geliyor. Sürekli “daha fazla, daha hızlı” mottosuyla yaşamak, bir noktadan sonra hem zihinsel hem de fiziksel sağlığımızı tehdit etmeye başlıyor. Pandemi dönemi de birçoğumuza durup düşünme ve hayat önceliklerimizi sorgulama fırsatı verdi, değil mi? Evde kaldığımız zamanlarda, belki de ilk defa hayatın o koşturmacası olmadan da yaşanabildiğini fark ettik.
Bir diğer etken de dijital dünyanın getirdiği sürekli “bağlı” olma hali. Bildirimler, e-postalar, sosyal medya akışları… Beynimiz sürekli bir uyaran bombardımanı altında. Yavaş yaşam, bu dijital detoksu da içeren, daha bilinçli bir teknoloji kullanımını teşvik ediyor. Gerçek bağlantıların ve deneyimlerin değerini yeniden hatırlatıyor. Açıkçası ben de bazen telefonumu bir kenara bırakıp sadece kitap okuduğumda ya da hiçbir şey yapmadan oturduğumda ne kadar dinlendiğimi fark ediyorum.
Yavaş Yaşam Trendi: Sadece Bir Moda mı, Yoksa Kalıcı Bir Değişim mi?
Bazıları için yavaş yaşam trendi geçici bir heves gibi görünebilir. Hani gelir geçer akımlardan biri gibi. İtiraf edeyim, ben de ilk duyduğumda biraz şüpheyle yaklaşmıştım. “İyi de, bu yoğun tempoda nasıl yavaşlayacağız?” diye düşünmeden edemedim. Ancak konuyu biraz araştırınca ve kendi hayatımda küçük adımlar atmaya başlayınca, bunun sadece bir trendden öte, daha anlamlı ve tatmin edici bir yaşam arayışının bir yansıması olduğunu anladım.
Bu akım, tüketim çılgınlığına, sürekli daha fazlasını isteme arzusuna ve “meşgul olmanın” bir statü göstergesi gibi algılanmasına bir tepki aslında. Minimalizm, farkındalık (mindfulness) ve sürdürülebilirlik gibi kavramlarla da yakından ilişkili. Yani işin felsefi bir derinliği de var. Sadece yavaşlamak değil, aynı zamanda neyi neden yaptığımızı sorgulamak, değerlerimizle uyumlu yaşamak anlamına geliyor.
Peki, Nasıl Başlamalı? Küçük Adımlar, Büyük Farklar
“Tamam, ikna oldum ama nereden başlayacağım?” diyorsanız, endişelenmeyin. Kimse sizden bir anda hayatınızı tamamen değiştirmenizi beklemiyor. Küçük adımlarla başlamak en doğrusu. İşte size birkaç fikir:
* Tek seferde tek iş: Multitasking yani aynı anda birden fazla iş yapma illüzyonundan vazgeçin. Yaptığınız işe odaklanın. İnanın, hem daha verimli olacak hem de daha az yorulacaksınız.
* “Hayır” demeyi öğrenin: Her şeye yetişmek zorunda değilsiniz. Enerjinizi ve zamanınızı korumak için bazı isteklere “hayır” demekten çekinmeyin. Sınırlarınızı belirlemek yavaşlamanın önemli bir parçası.
* Teknolojisiz zaman dilimleri: Günün belirli saatlerinde (mesela yemek yerken veya yatmadan önce) telefonunuzu, tabletinizi bir kenara bırakın.
* Doğayla baş başa kalın: Kısa bir yürüyüş, parkta oturmak bile ruh halinizi değiştirebilir. Doğanın kendi yavaş ritmine uyumlanmaya çalışın.
* Hobilerinize zaman ayırın: Size keyif veren, zamanın nasıl geçtiğini unutturan aktivitelere yönelin. Bu, örgü örmek de olabilir, resim yapmak da, bahçeyle uğraşmak da…
* Anın tadını çıkarın: Sabah kahvenizi içerken sadece kahvenize odaklanın. Yolda yürürken etrafınızdaki sesleri, kokuları fark etmeye çalışın. Farkındalık egzersizleri bu konuda çok yardımcı olabilir.
Yavaşlamak Mümkün mü? Gerçekçi Bir Bakış
Elbette modern hayatın getirdiği sorumluluklar, iş temposu, finansal kaygılar varken “Hadi her şeyi bırakıp yavaşlayalım” demek her zaman kolay değil. Bunu kabul etmek lazım. Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar için bu daha da zorlayıcı olabilir. Ancak yavaş yaşam trendi, tamamen izole bir hayata geçmek anlamına gelmiyor.
Daha ziyade, hayatın kontrolünü ele almak, öncelikleri yeniden belirlemek ve kendi ritmimizi bulmakla ilgili. Belki her gün uzun uzun meditasyon yapamayız ama 5 dakika bile olsa bilinçli nefes almak, öğle arasında telefon yerine pencereden dışarıyı izlemek gibi küçük molalar bile fark yaratabilir. Önemli olan, mükemmeliyetçilik tuzağına düşmeden, kendi koşullarımız dahilinde yapabileceğimizin en iyisini yapmak.
Sonuç olarak, yavaş yaşam trendi, hız çağının getirdiği yorgunluğa ve anlamsızlık hissine karşı güçlü bir alternatif sunuyor. Belki de koşuşturmacadan kurtulmanın sırrı, dışarıda bir yerlerde değil, kendi içimizde, seçimlerimizde ve anlara verdiğimiz değerde gizlidir. Unutmayın, hayat bir maraton değil, tadını çıkara çıkara yürümemiz gereken bir patika belki de…
Peki siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Hayatınızda yavaşlamak için neler yapıyorsunuz ya da yapmayı planlıyorsunuz?
Harbiden çok doğru bi yazı olmuş. Ben de bu koşturmacadan o kadar bunaldım ki anlatamam. Özellikle o yemeği tadına vararak yeme kısmı çok dokundu. Ufak ufak denemeye başladım ben de bakalım, mesela sabah kahvemi balkonda sırf gökyüzüne bakarak içiyorum artık. Teşekkürler bu güzel yazı için 😊
iyi güzel de iş güç çoluk çocuk varken nasıl yavaşlıycaz onu anlamadım ben? hani pratik önerisi olan var mı
Aynen öyle, anı yaşamak lazım 👍 resmen kaybolup gidiyoruz yoksa.